“Mahkemelik Kongreler”
CHP’nin milli sporu
Cumhuriyet Halk Partisi’nin son kurultayındaki şaibelere yönelik iddialar, yargının önündeki dosyayı her geçen gün biraz daha büyütüyor. CHP yönetimi ve çevrelerinin iddialarının aksine, kongrenin adliye koridorlarına taşınması tamamen parti içi çekişmelerin ürünü. Üstelik bu ilk de değil. Geçmişte pek çok kez CHP’nin kongreleri, gene CHP’liler tarafından yargıya taşınmıştı.
Merhum hukukçu, AK Parti Amasya Milletvekilliği de yapmış olan Ahmet İyimaya’nın Türkiye Barolar Birliği Dergisi’nin 64’üncü sayısında (2005) yer alan 62 sayfalık, “Siyasal Parti Kongrelerinin Yargısal Denetimi” başlıklı makalesinde yer alan – makalenin yazıldığı tarihe kadarki – örnek olayların tamamı, CHP’nin kurultaylarındaki usulsüzlükler için yargıya giden CHP’lilerin başvurularından oluşuyor.
İL BAŞKANI “KENDİ KENDİSİYLE MAHKEMELİK” OLDU
Sosyal Demokrat Halkçı Parti, 12 Eylül askeri darbesi öncesinde Cumhuriyet Halk Partisi bünyesinde politika yapan ancak cunta idaresi tarafından haklarında siyaset yasağı getirilmeyen kadrolarca, yine “sol” parti olan Halkçı Parti ile birleşerek kurulmuştu.
İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü’nün Genel Başkanlığında politika sahnesine çıkan SHP, kısa süren siyasi hayatının ardından kendisini feshederek, yeniden açılan CHP’ye katılmıştı. Parti içi anlaşmazlıklar nedeniyle altı yılda tam 9 kurultay yapan SHP’nin kongreleri sık sık çekişme ve kavgalara yol açmıştı. Bu kurultaylardaki birçok kavga da yargıya taşınmıştı.
Ayrıca, SHP’nin Antalya İl Başkanı, 17-18 Mayıs 1986 tarihlerinde gerçekleştirilmesi kararlaştırılan İl Kongresi’nin belirlendiği şekilde yapılmasından vazgeçip, mahkemeye verdiği dilekçeyle kendi partisinin il kongresine yargı müdahalesi istemişti.
CHP, PARTİ MECLİSİ’Nİ SEÇEMEYİNCE DEVREYE YARGI GİRDİ
Cumhuriyet Halk Partisi’nin yargının radarına takılan kurultaylarından biri de 22-23 Mayıs 1999’daki CHP’nin 9’uncu Olağanüstü Kongresi olmuştu. Bu kurultayda, Parti Meclisi için yeterli adayın seçilememesi üzerine konu, ancak hâkim kararıyla sonuca bağlanabilmişti.
18 Nisan 1999 seçimlerinde Genel Başkan Deniz Baykal’ın, memleketi Antalya’dan milletvekili seçilememesi üzerine istifasının ardından toplanan kurultayda, Altan Öymen genel başkanlığa seçilmiş ancak hizip çekişmeleri nedeniyle oy kullanılmaması üzerine Parti Meclisi için yeterli üye seçilememişti. Kurultay, bir grup delegenin İlçe Seçim Kurulu’ndaki hâkim heyetine başvurusu sonrası, oy verme süresinin dört saate çıkartılmasıyla tamamlanabilmişti.
BEDRİ BAYKAM’IN İPTAL DAVASI
CHP’nin bir başka kongresinde, 23-24 Ekim 2003’te yapılan 30’uncu kurultayında da sürece yine yargı müdahalesi gerekmişti.
Kurultay boyunca yapılan usulsüzlükler, parti delegeleri tarafından yargıya taşınmıştı. Bedri Baykam ve Ertuğrul Çepni tarafından 21 Kasım 2003 tarihinde hazırlanan dilekçede, kurultaydaki seçimlerle ilgili hatalı, eksik ve kasıtlı işlemler sıralanmıştı.
ÇARŞAF LİSTE – BLOK LİSTE ÇEKİŞMESİ MAHKEMELİK OLDU
CHP kurultaylarındaki, genel başkan ve parti organlarını seçmede sık sık sorunlara yol açan liste türü çekişmeleri, 29 Ocak 2005 tarihinde toplanan Olağanüstü Kurultay’da da gündeme gelmişti. Dönemin CHP milletvekillerinden Sabri Ergül, kurultayın seçim süreçlerinde usulsüzlükler olduğu gerekçesiyle mahkemeye gitmişti.
Ergül, 1 Şubat 2005 tarihli dava dilekçesinde, seçimlerin çarşaf liste ile yapılması istendiği ve bu yönde hazırlık yapıldığı halde, parti genel merkezinin hâkimiyetindeki divan başkanlığı heyetinin bu önergeyi kabul etmediğini belirtmişti. Dilekçede, divan başkanlığının, amir hükümlere rağmen bu talebi genel kurulun onayına sunmadan, seçimi blok liste usulüne göre yaptırdığı vurgulanarak, yürütülen usulsüz yöntem nedeniyle kurultayın iptali istenmişti.
İYİMAYA: GECİKME KONGRE İPTAL ETMEMEYE GEREKÇE OLMAMALI
Ahmet İyimaya, makalesinin sonuç bölümünde siyasi parti kongrelerinin usulsüzlükler sonucu yargıya götürülmesi süreçlerinde en büyük problemin “vakit geçti” yaklaşımının olduğunu belirtmişti.
Makalede, şu görüşlere yer verilmişti:
“Anlaşmazlıklarda ‘Kongrenin üzerinden bu kadar zaman geçmiş, artık müeyyide uygulanır mı?’ yollu önyargının bilinç derinliklerinde yer aldığı zaman zaman gözlenmektedir. Bu ön yargının – hele yargıda – tasavvuru ve tahayyülü dahi hukukun üstünlüğü ve adalet bakımından hazin ve düşündürücüdür. Aslolan, hakkın kullanılmasıdır. Sistemin veya bir tarafın sebebiyet verdiği uzama, hukuku askıya alma ve yükü hak arayana yükleme hakkını vermez. Yargı, yerindeliği değil, hukuku konuşturacaktır. Yargının ve kanun yolu merciinin bu gibi durumlarda yapacağı iş, daha fazla uzamaya mahal vermeden anlaşmazlığa son verecek usule riayettir. Kongre iptali, ‘bir karar iptali’ davası olmadığından da esasen kurultayın iptali, kararlar dahil bütün hukuki sonuçları kendiliğinden (de facto) ortadan kaldıracaktır.
MEDENİ KANUN MADDE 427: KAYYUM ATANIR
Siyasal parti kongresinin iptali kararının kesinleştiği tarihte, siyasal partinin seçimli organları düşer. Bu durumda kararın kesinleşmesinden önce, ‘genel başkan’, ‘yürütme / genel idare kurulu’ gibi kişi – kurul organların statüleri sona erer.
Medeni Kanunu’nun 427’nci madde, 4’üncü fıkrası uyarınca organsız kalan siyasal partiye bir tüzel kişi olarak kayyum atanması zorunlu hale gelir. Pratikte kayyum atanmaması, tüzel kişilik adına yapılan işlemleri meşrulaştırmaz, siyasi partinin bütün iş ve işlemleri ‘yok’ hükmündedir.”
“KONGRE OLİGARŞİSİ”NE ZEMİN HAZIRLANMAMALI
Kongre sakatlıklarında, hem seçim yargısı, hem de adli yargı genellikle ‘görevsizlik kararı’ vermektedir. Bu durum, yargısal kilitlenmeye yol açmakta ve böylece parti kongrelerindeki hukuk ve demokrasi yolsuzlukları, ‘kilitlenmenin inşa ettiği kara deliğe’ akıp gitmektedir.
Hesap vermeyen siyaset kurumundan ‘pozitif tutumlar’ beklenemez. Yargısal denetimden bağışık kongre, oligarşinin üremesine takviyeli bir zemin oluşturmaktadır.”