Mert İnan – İzmir’in düşman işgalinden kurtarılışının 100. yılında, kahramanların anıları da yaşanan destansı çabaya ışık tutuyor. Türk Ordusu 9 Eylül 1922’de saat 10.30’da İzmir’e girerken, Süvari Yüzbaşı Mürsel Bey’in bu bilgiyi 10 Eylül’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ya telgrafla geçiyordu.
9 Eylül 1922 sabahı evvel Ahmet Zeki Beyefendi komutasındaki 2. Süvari Fırkası ile Mürsel Paşa komutasındaki 1. Süvari Fırkası, akabinde da 5. Süvari Kolordusu Kumandanı Mirliva Fahrettin Paşa komutasındaki birlikler İzmir’e girmiş, Yüzbaşı Şerafeddin Beyefendi ise, yaralı halde Hükümet Konağı’na Türk bayrağını asmıştı.
Binbaşı Şerafeddin Beyefendi o tarihi günleri sonrasında, “Bölüklerimiz heybetle yürüyüşlerine devam ederek Kordon yoluna dahil oldular, meskenlere Türk ve müttefik devletlerin bayrakları asılmıştı. Pencerelerden, sokaklardan halk askerlerimizi alkışlıyor, hayret ve takdirle temaşa ediyorlardı. Kordonboyu’nda Yunan efrat ve zabitanına tesadüf ediyorduk. Ancak bunları esir etmek için geçirilecek hiç vaktimiz yoktu. Her şeyden önce bir Türk kenti olan İzmir’deki kardeşlerimizi kurtarmak lâzımdı. Bunların da Alaşehir, Salihli ve Manisa’nın akıbetine uğramamaları için hızla kenti geri almak icap ediyordu. Buna karşın güzergâhımızda tesadüf ettiğimiz Yunan asker ve zabitlerinden biri bile bir avuç Türk süvarisine bir kurşun atmaya yürek gösteremiyordu” kelamlarıyla anlattı.
‘O kadar çok esir alındı ki’
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ise 10 Eylül sabahı Süvari Kolordusu Kumandanı Fahrettin Paşa ile buluşup doğruca Hükümet Konağı’na gitti. 30 Ağustos’ta kazanılan zaferin akabinde Türk ordusu, yalnızca 9 günde işgal kuvvetlerini yenip İzmir kurtarmıştı. İzmir’e birinci giren süvari fırkasının kumandanı ise Miralay Zeki Bey’di. Anılarında 7 Eylül akşamı Manisa’nın doğusuna vardıklarını anlatan Miralay Zeki Beyefendi, yaşanan süreci şöyle kaleme aldı: “8 Eylül Manisa’yı yakıp Horos köyü üzerinden İzmir’e gitmek isteyen düşman sürüsüyle karşılaştık. Bunları takip ve imha ede ede Bornova’nın şark sırtlarına vasıl olduk. 9 Eylül sabahı, Bornova üzerinden İzmir’e vardık. Akınlarda hamasetiyle bilinen mülazım Sıtkı Efendiyi İzmir kapısında kurban olarak verdik. Mersinli’de o kadar çok esir alındı ki, birliğimiz bunların içinde kayboldu! Pasaport mahalli civarında atılan bombalardan Şerafeddin Beyefendi yaralanmışsa da sükunetle mukabelede bulunmuş ve yaralı olduğu halde hükümet binasına kadar gitmiştir.”
Kadifekale’ye Türk bayrağını birinci çeken kahraman ise 4. Alayın Kumandanı Kaymakam Reşat Bey’di. Reşat Beyefendi, anılarında şunları anlatıyordu: “Yolda topladığım bir çok Yunan zabit ve efradını, emniyet tesisi için yaya olarak yürüttüğüm birkaç neferin önüne koydum. Bunlara, Rumca olarak, herkesin silâhını teslim edip işiyle gücüyle meşgul olmaları ve kimseye kötü muamele yapılamayacağını bağırmaktaydım. Geçtiğimiz Hristiyan mahalleleri, küçüğünden en büyüğüne kadar, ellerinde silâh ve kimilerinde bomba bulunuyordu. Çabucak hiç birisi bunları atmaya cüret edemiyor, sersem sersem bakınarak kaçışıyorlardı. Basmahane’ye geldik. Dindaşlarımızın azim tezahüratı karşısında bin müşkülâtla Kadifekale’sine çıktım ve buyruk çavuşum Bilecikli Celil’e kalenin üstüne Türk bayrağını çektirdim.”