CHP Genel başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM küme toplantısında gündeme ait açıklamalarda bulunuyor.
Özel’in açıklamalarından başlıklar şöyle:
BAHÇELİ’YE GEÇMİŞ OLSUN İLETİSİ: CHP olarak bütün siyasi çelişkilerimize, rekabetimize, bize yapılan bütün haksızlıklara karşın bu süreçte Sayın Bahçeli ve MHP ile ilgili olumsuz rastgele bir siyasi tenkit, rastgele bir yaklaşımımız olmadı, olmayacak. Sözüme bedel veren herkese de şunu söylüyorum; ne olursa olsun, ne olursa olsun hastalık ve vefat durumlarında asla ve asla, hele hele toplumsal medyadan olmadık eleştiriler, parti üyelerimiz asla yapmıyorlar, yapmamalılar. Allah şifa versin, güzelleşsin, misyonunun başına gelsin. Devlet Bey’le rekabet de ederiz, seçime de gideriz, onları da yeneriz, iktidara da geliriz. Fakat bugün sıhhat dilemenin ve düzgün hisleri söz etmenin günüdür.
KARTALKAYA AÇIKLAMASI: Tekrar Kartalkaya faciasına değineceğim maalesef. Üç hafta oldu, tam 21 gün. 78 can gitti orada. Birinci gün gittiğimde İçişleri Bakanı, bir hafta, en geç 10 günde bütün sorumluların belirleneceğini, kimsenin sorumluluktan kaçamayacağını, üstlerindeki sorumluluğu yıkayamayacağının kelamını veriyordu. 21 gün geçti, ağzını bu hususta açmadı. Erdoğan, ölenlerin sayısını açıklamak için Kürşad Güçlü’ye rozet takmayı bekledi, şimdi bakanı görevden almak için 23 Şubat’ı AK Parti kongresini bekliyor. O kongrede bakanı, 8-10 bakandan biri değiştirecek. Bakanın sorumluluğunu göstermeden o yükten hem kurtulacak hem sorumluluğu partisine almayacak.
İÇKİDEN ALINAN VERGİ İDEOLOJİKTİR, ÖMÜR BİÇİMİ VERGİSİDİR: Toplam 110 kişi kaçak içki içip, metanollü alkolden, kaçak içkiden ötürü hayatlarını kaybetti. 5 kişilik bir heyetle ailelerini, hastanelerde tedavi gören 81 kişiyi ziyaret ettik. Lakin bu bahiste tekraren kurul kurulması lisana getirildi. Geçen yıl 500 kişi öldü yalnızca. Bu yıl 600’ün üzerine çıkıyor. Trend daima bir evvelki yıldan fazla. Bu hususun araştırılmamasını istemenin hiçbir izahı yok. Bu hafta tekrar teklif edeceğiz, tekrar kaçacaklar. Zira mevzu hakkında yapılan bütün çalışmalar uydurma içki ve metanol zehirlenmesiyle ölümlerin tamamının yoksullukta ve bilhassa de içki fiyatlarına yapılan astronomik vergi uygulamasında olduğunu ortaya koyuyor. 70’lik rakı 361 lira, ÖTV ve KDV’siyle 960 lira. Devlet, yüz 100 liralık içkinin 62 lirasını vergi olarak alıyor. Diğer ölçü, öteki markalarda yüzde 75’i bulan sayılar var. Bu vergi ideolojik vergidir. Bu vergi hayat, ömür formu tercihi vergisidir. Bu vergi içki içene ne olursa olsun onu öldürmeyi göze alarak içkiyi içilemez ya da içildiğinde başlı bir verginin ödendiği, o parayı da kendilerine nazaran taksim ettikleri bir tüketim gereci olarak görüyorlar.
ERDOĞAN’A ‘KONTEYNIRLARI GEZELİM’ TEKLİFİ: 6 Şubat büyük zelzelenin acılarını bir defa daha yaşadığımız bir yıl dönümüydü. İkinci yıl dönümünde Adıyaman’da, Kahramanmaraş’ta ve Hatay’da birer tam gün geçirdim. Durum şu: Resmî devletin sayıları, “8 Şubat 2023’te, 1 yıl sonunda kimse sokakta kalmayacak. Kalıcı konutları teslim edeceğiz.” dedi. Bir yılın sonunda %2.7’sini tuttu kelamının fakat %1,5 farkla da seçimi kazanmıştı bu taahhütle. Erdoğan’ın verdiği sayılara nazaran 100 depremzedenin 70’i ya çadırda ya konteynerda ya gurbette, yakınlarının, diğerlerinin yanında, öbür şehirdeler. Ancak durum göründüğünden de söylendiğinden de vahim. Ben Erdoğan’a şunu söylüyorum; o da benden bir gün sonra, Adıyaman’a geldi. Sıcacık otomobiliyle salona girdi. Sıcak salonda, atadıklarına kendini alkışlattırıp milletin zekâsıyla alay etti ve teker teker beşli çeteyi, onurunu çağırıp ellerine plaket verdi. Zelzelenin yıl dönümündeki Erdoğan aktifliği budur. Sayın Erdoğan, sokağa çık dedim çıkmadın, pazara gel dedim gelmedin. Bu sefer de bir teklifim var seninle birlikte konteynırkentleri gezelim. Var mı yüreğin? Çık sıcak salondan, konteynıra gel bakalım.
ÇAYIRHAN MADEN DİRENİŞİNE TAKVİYE: Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesindeki madenciler, ‘Özelleştirmenin yaptığı kıyımı biliriz. Devlette kalsın, biz çalışalım, altın yumurta buraya yumurtlasın’ dediler. Personeller çabalarıyla 4 Aralık’taki ihaleyi iptal ettirmişlerdi. Yine ihaleye yanlışsız geliyorlar. O yüzden de Ankara’ya hakikat Çayırhan emekçileri yürüyor. Her gün arkadaşlarımız takviye veriyor. Onlara takviye vermeye, sahip çıkmaya, onlarla birlikte yürümeye, ülkeyi bu talan nizamından kurtarmaya kelam veriyoruz.
Ülkede yaşanan yokluğun, yoksulluğun, adaletsizliğin üzerini örtmek için kısa müddet evvel Suriye’de yaşanan gelişmelerden, ki yaşanmadan 2 gün evvel, “İdlib’den çıkan heyetten rahatsızız” diyordu, iki gün sonra rejim değişti. “Suriye’de denklemi ben kurdum, oyunu ben yaptım” pozları vardı. Köpürdü, köpük söndü. Bunlara inananlar, güvenenler şaşkına döndü. O günlerde, “Çok güçlü ordusu var. Suriye’nin jandarması Erdoğan olacak” vari, lafları övgü kabul edilip, ‘Akıllı adam Erdoğan. Seviyorum onu, güçlü ordusu var, Suriye onun olacak’ üzere laflarına köpürtme yapıyorlardı. Kimin? Trump’ın. Kimler? AK Partili gazeteciler, AK Partili kalemler, AK Partili yöneticiler, AK Parti’nin büyük büyük konuşan, akıl fikir üretenleri. Ne diyor Trump? Ne diyor AK Partililer? Suriye’yi köpürtenler, Trump’a sevinenler? ‘Filistin hoş yermiş. Aslında yerle bir oldu. Onları öteki Arap ülkelerine dağıtacağım. Orasına imar yapacağım. Turizm olur, dünyanın göz bebeği olur’ diyor. Kime? Filistin’e. Nereye? Filistin davası için, Filistin davası için bunlara inanan, güvenen, oy verenler vardı. ‘Bunlar Filistin’e sahip çıkar’ diye. Artık hepsi bu türlü gözlerinin içine bakıyor ve ‘Erdoğan ne diyecek? Bakalım nasıl bir reaksiyon verecek?’ dedik. Bir söz etmedi 5 gün boyunca. Dedim ki, ‘Niye konuşmuyorsun? Çık konuş.’ Dün konuştu, utandırdı beni. Açıklaması şu; ‘Konuşmaya kıymet bir yanı yok.’ O vakit Netanyahu’nun konuşmaya paha bir yanı var. Temel sorun şu: Senin Netanyahu’ya laf söyleyecek yüreğin var da Trump’a laf söyleyecek yüreğin yok.
ERDOĞAN’IN OĞLUNA HÜR, CHP’YE YASAK: İstanbul Vilayet Başkanlığımız bunların ikiyüzlülüğüne, ikiyüzlülüğüne mihenk taşı vurdu. Turnusol kâğıdı batırdı ikiyüzlülüğüne. Her sene resmî tatil olan 1 Ocak’ta Filistin’le Dayanışma Yürüyüşü müsaadesini talep eden bir siyasi parti de değil ve Gazze’ye Takviye, Filistin’e Takviye Mitingi, Galata Köprüsü’nün üstü. İstanbul Vilayet Başkanlığımız da metoduna uygun dilekçeyle birebir yere miting müsaadesi istedi. “Burada miting yapılamaz. Burada yürüyüş yapılamaz. Burası valilikçe belirlenen o alanlardan biri değildir.” cevabını aldı. AK Parti yapınca, Erdoğan’ın oğlu yazınca her yer hür, CHP yapınca yasak. Sorunun kendisi, turnusol kâğıdını bandırırsın, mavi kâğıt kırmızıya boyanır ya, bunlar da kızaracak, o yüz de yok arkadaş.
ECEVİT, ARAFAT, DENİZ GEZMİŞ NEREDE DURUYORSA ORADAYIZ: Biz neredeyiz? Biz Bülent Ecevit nerede duruyorsa oradayız. Yaser Arafat’ın dostu Bülent Ecevit’in durduğu yerdeyiz. Biz neredeyiz? Biz Deniz Gezmiş ve arkadaşları nerede duruyorsa oradayız. Biz, biz bu tip bir alkışı, bu Meclis, küme toplantıları, bu türlü alkışlar tarihi alkışlardır. Sizin soruna nasıl sahip çıktığınızı gösteriyor. Ben de 2004’ten hatırlıyorum bu alkışı.
İstanbul’a atanan bir siyasi müsteşar var, seyyar giyotin. Bu seyyar giyotin hukuk katliamlarına hafta sonu, hafta sonu gazetecilerle devam etti. BirGün Gazetesi’nden sevgili Uğur Koç, Berkant Gültekin ve Yaşar Gökdemir’i gözaltına aldılar lakin artık kendi rekorlarını deniyorlar. Bu seyyar giyotinin İstanbul’da yaptıkları Ankara’daki gazetecilere de sıçradı. Cürümleri şu, Sabah gazetesi Akın Gürlek’i ziyarete gitmiş ve bu ziyaretinde fotoğrafı kendisi paylaşmış, demiş ki: ‘Terörle çaba eden savcımızı ziyaret ettik.’ BirGün gazetesi de o fotoğrafı, o haberi alıp, “Yandaş Sabah” demiş. “Erdoğan’dan, AK Parti’den yana değil” diyorsanız çıksınlar söylesinler. “Yandaş Sabah” benim Akın Gürlek’e söylediğim kelamı tırnak içine alarak, habercilik, ben demiyorum, o diyor demek, tırnak içine alarak ziyareti haberleştirmiş. Gazetecileri, Sabah gazetesini değil onları, “Terörle gayret eden savcıyı gaye gösterme” hatasından tutup az daha tutuklayacaklardı, gözaltına aldılar, çeşitli önlemler aldılar, yargılamaya devam edecekler. Ve seyyar giyotin 9 Ekim’den bugüne neler yaptığını geçen hafta saymıştım. Bu hafta yalnızca gazetecilere ne yaptığını hatırlatacağım. 9 Kasım’da Furkan Karabay’ı, 22 Kasım’da İsmail Saymaz’la Fatih Altaylı’yı, 20 Aralık’ta Hasret Gürses’le Seyhan Avşar’ı, 28 Ocak’ta Barış Pehlivan, Seyhan Asker, Kürşat Oğuz’u gözaltına aldı. Suat Toktaş ise 14 gündür tutuklu.
KENT UZLAŞISI İSTANBUL İTTİFAKI DEMEK: Bu sabah da güne seyyar giyotinin gıcırtılarıyla uyandık. İstanbul’daki gazetelerden, Twitter’dan süratli basın bildirgesinden, bildirisinden öğrendiğimize nazaran yeni bir şafak operasyonuyla 2 belediye lider yardımcımız, 7 meclis üyemiz gözaltına alındı. Sabahın birinci saatlerinden itibaren İstanbul’da arkadaşlarımız takip ediyorlar süreci. Aday olurken pak dokümanı verdikleri, 10 aydır rastgele bir hata işlemediler. Bizden belediye meclis üyesi olmak istiyor, ‘git devletten pak evrakı al’ diyoruz. Bizim belediye meclis üyesini aday yaparken kefalet koyan Adalet Bakanlığı’dır, Türkiye’nin adalet sistemidir. ‘Şu ana kadar işlediği bir cürüm yok, aldığı ceza yok, katılaşmış kararı yok. Pak’ diyor. Listemize koymuşuz, milletimiz takdir etmiş, gelmiş. Bu arkadaşları sabahın köründe topluyorlar. Yok efendim kent uzlaşısı, ment uzlaşısı. Ne demek kent uzlaşısı? İstanbul İttifakı demek. Biz dedik ki, bir otoritere karşı tek başımıza kazanamayız. Gelin Türkiye’nin toplumsal demokratları, muhafazakâr demokratları, milliyetçi demokratları, Kürt demokratları birlikte olalım. Listelerimizde eski AK Partililer var, Saadet Partisi’nde, MHP’de, Demokrat Parti’de evvelden siyaset yapanlar var. Budur İstanbul İttifakı, budur Türkiye İttifakı.
İSTANBUL’UN İRADESİNE BAŞ TUTULUYOR: Artık burada cezalandırılan bu 10 arkadaşımız, 7 arkadaşımız, 9 arkadaşımız değil. Burada cezalandırılan İstanbul’un iradesine baş tutuyor. ‘Siz bütün demokratlar birleşip benim üzere bir otokratı yenerseniz seçtiklerinize çektiririm’ diyor. Cürmün kadar yer yakarsın.
Ayrıntılar geliyor…
(HABER MERKEZİ)